
Aydın sanayisinde yankılanan çekiç sesleri artık daha az geliyor kulağımıza… Ne yazık ki çırak çilesi bitmek bilmiyor. Sanayi esnafı dertli, hem de çok dertli. Yıllar önce yaz tatili geldi mi çocuklar, “Hiç değilse bir meslek öğrensin” diye sanayinin yolunu tutardı. Anne babalar, çocuklarının elinden tutar, “Usta yanında yetişsin” derdi. Hem öğrenir hem emeğin kıymetini anlardı çocuk.
Ama şimdi manzara bambaşka… “Aman çocuğuma bir şey olmasın”, “Zorluk görmesin, yorulmasın, evde otursun, biz bakarız” anlayışı hakim olmuş durumda. Çocuklar artık evlerde, ekran başında ya da AVM köşelerinde vakit öldürüyor. Ne mesleğe ilgi var, ne de geleceğe dair bir emek.
Geçtiğimiz günlerde sanayi esnafıyla hasbıhal ettim. Söz döndü dolaştı hep aynı yere geldi: “Çırak yok, yetişen nesil yok. Ne olacak bu işin sonu?” Bir ustanın sözü hala kulağımda çınlıyor:
“Bu gidişle ileride bir vidayı sökemeyecek, bir cıvatayı sıkamayacak gençlik geliyor.”
Korkutucu ama gerçek. Çünkü bir toplumun geleceği sadece okullarda değil, aynı zamanda atölyelerde, ustaların dizinin dibinde yetişen ellerde de şekillenir. El emeğini küçümseyen, zanaatı hor gören bir toplum, kendi köklerinden uzaklaşır.
Çocuklarımızı pamuklara sarıp sarmalayarak değil; onlara hayata dair sorumluluklar vererek, üretmeyi, öğrenmeyi, çalışmanın onurunu aşılayarak geleceğe hazırlayabiliriz.
Aydın sanayisi susmamalı, atölyelerdeki tezgahlar dönmeye devam etmeli. Bu sadece çırak yetiştirme meselesi değil; bu, toplumun üretimle bağının kopmaması meselesidir.
Gençlik körelmesin, emek değerini yitirmesin… Yoksa gelecekte sadece düşünen ama üretemeyen bir toplumun parçası oluruz. Ve işte o zaman kaybedecek çok daha fazlamız olur.